Yeşilin tüm tonlarını bir arada bulabileceğiniz doğası ve maviden turkuaza göz kırpan deniziyle her yıl yerli-yabancı milyonlarca turisti ağırlayan Muğla’da zengin tarihi kalıntılara ve arkeolojik buluntulara ev sahipliği yapan 103 ören yeri bulunuyor.  Muğla aynı zamanda 3’ü su altında olmak üzere toplam 25 arkeolojik kazı alanı ile Türkiye’nin en fazla kazı alanına sahip ili.

Ege ve Akdeniz’in birbirilerine kavuştuğu noktada yer alan kent, antik çağlardan kalma bir alışkanlıkla her iki bölgenin de özelliklerini taşıyor. Akdeniz’in sıcak esintisini, Ege’nin temiz havasıyla birleştiren güzel şehir sadece deniz, kum ve güneş meraklılarını değil, tarih düşkünlerini de fazlasıyla cezbediyor. Antik Anadolu’da Likya ve Karya bölgeleri arasında yer alan Muğla; görkemli tarihi ve her biri başka bir sır taşıyan efsanelerle dolu antik kentleri ile de ziyaretçilerini bekliyor.

Muğla’nın eski medeniyetlerden kalan miraslarını keşfetmek için antik kentleri ziyaret edebilir, gitmek istediğiniz antik kentleri seçerek rotanızı oluşturabilir ya da sizin için hazırladığımız rotayı takip edebilirsiniz!

 

Stratonikeia Antik Kenti

Geçmişten günümüze antik dünyanın izlerini kusursuz bir şekilde taşıyan antik kentte, bugün bile tarihin fısıltılarını duyabilir, geçmişe doğru eşsiz bir yolculuğu çıkabilirsiniz. Kazı çalışmaları ve araştırmalar, Geç Bronz Çağı’ndan günümüze Stratonikeia Antik Kenti’nde yerleşimin devam ettiğini gösteriyor. Ülkemizde çok az örneğine rastlanacak şekilde halen antik kent sınırları içerisinde birkaç aile yaşamını sürdürüyor.  

UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’nde kendine yer bulan kent; özenle yapılmış sur duvarları, bir spor ve eğitim mabedi olarak inşa edilmiş Gymnasion’u, kendi döneminde kentin sınırlarını aşan misafirlerine tarihin, kültürün ve sanatın bütünleştiği oyunlar seyrettiren tiyatrosu, günlük yaşamın uğrak noktaları olan Roma hamamları, çeşmeleri ve agoraları, Selçuklu Dönemi’ne ait hamamı ve camileri, Osmanlı Dönemi’ne ait çeşmeleri ve komşuları kadar eski olmayan Ağa Evleri ile çok geniş bir zaman yelpazesinde tarihe tanıklık edeceğimiz sayısız mimari eserinin ebedi ev sahibidir.

Stratonikeia Antik Kenti’nin günümüzde bile önemli ulaşım yollarının kesişim noktasında bulunması bir tesadüf değildir. Kent antik dönemlerde, çağının önemli ticaret yollarını birbirine bağlayacak stratejik bir noktada inşa edilmiştir.

Ünlü hatip Menippos’un memleketi, Karia’nın durağı, Zeus Khrysaereon Tapınağı’nın yükseldiği, en büyük Gymnasion’a sahip olan, ölümsüz aşkların yaşandığı beyaz mermerlerle döşeli siyasi merkez Stratonikeia, benzersiz bir deneyim için şimdi sizleri bekliyor.

 

Kaunos Antik Kenti

İhtişamını halen koruyan kaya mezarları, etrafını çevreleyen göz alıcı doğa güzellikleri ile Muğla’nın en çok ziyaret edilen ören yerlerinden biri de Kaunos Antik Kenti’dir.

Kanunos Antik Kenti’nin ikiz kız kardeşine aşık olduğu için sürülen Miletos’un oğlu Kaunos tarafından kurulduğu rivayet edilir. Bir diğer inanışa göre ise kız kardeşi Kaunos’a aşık olmuş, bu aşka karşılık vermeyen Kaunos yanına dostlarını da almış ve bu bölgeye gelerek kenti kurmuştur.

Herodot Kaunosluların Karia’nın yerli halkından olduğunu düşünüyormuş. Ancak kendilerini Giritli kabul ediyorlarmış. Kaunos antik çağda stratejik konumda olan bir liman kentiymiş. Zaman içerisinde denizin alüvyonlarla dolması üzerine liman kenti olma özelliğini kaybetmiş. Tarih boyunca sıtma hastalığı ile savaşan bir toplum olan Kaunoslular “yeşil benizli” yani “hastalıklı” olarak anılmışlar.

Gerçekleştirilen kazı çalışmaları ve araştırmalara göre kentin tarihçesi M.Ö. 10. yy.’a kadar uzanıyor. Dalyan’dan görülebilen ve görkemini bugün bile koruyan kaya mezarları ise M.Ö. 4. yy.’da yapılmış. Bu kaya mezarları yüksek statüye sahip önemli kişiler için inşa edilmiş ve ölen kişilerin tanrılara yakın olmasını sağlamak için mezarlar olabildiğince yükseğe kazınmış.

Antik kent en parlak dönemini ise Roma Dönemi’nde yaşamış. o günlerin izlerini taşıyan antik tiyatroyu, bazilika, agora ve Roma hamamını ziyaret edebilirsiniz. Bu esnada Demeter Tapınağını ve 1300 yıllık mozaikleri ise mutlaka görmelisiniz!

 

Pınara Antik Kenti

Anıtsal tarzda bir mimariye sahip olan ve dünyanın dört bir yanından gelen turistleri ağırlayan Pınara Antik Kenti, oldukça zengin bir geçmişe sahip... Pınara, ilk demokratik federasyon olma ünvanını da taşırken; hepsi görülmeye değer antik tiyatrodan, lahit mezarlara kadar birçok farklı mimari yapıyı bulunduruyor. Pınara’nın doğal kayalıkları, dönemin marifetli taş ustaları tarafından incelikle işlenmiş ve sonradan bu kayalıklar kentin önemli kurucularının mabedi haline gelmiş. Günümüzde bu yapılar adeta sanatsal bir şekle bürünmüştür.

Antik yazar Stephanus’un, Byzantion Menekrotes’ten yaptığı alıntıya göre kentin adı, Xanthos’un nüfusu çok artınca yaşlılardan oluşan bir grubun Kragos Dağı’nın yüksekçe bir tepesinde bir kent kurup adına da yuvarlak anlamına gelen “Pınara” demelerinden kaynaklanıyor. Kentin erken dönemine ait kalıntılarının bulunduğu yukarı akropolün gerçekten yuvarlak biçimli olması, bu söylencenin gerçeklik payına işaret ediyor. Kentin adı Likçe yazıtlarda “Pinale” olarak geçerken, günümüzde antik kentin yakınındaki köyün adı olan Pınara’yı da anlamlı kılıyor.

Ünlü antik dünya coğrafyacısı Strabon; Artemidoros’tan yaptığı alıntıyla kentin önemini, Likya Birliği Meclisi’nde üç oy hakkına sahip altı kentten biri olduğuna değinerek vurgulamış.

Pınara Antik Kenti; hamam, tiyatro, agora, odeon, kaya mezarları ve iki akropolden oluşur. Antik kente yaklaşıldığında yukarı akropolün sarp yamacında kayaya oyulmuş yüzlerce kaya mezarı dikkat çeker. Ulaşımın daha kolay sağlandığı aşağı akropolde ise odeon, agora, tapınak gibi yapılar ile pilyeli mezarlar yer alır. Kaya mezarlarının büyük çoğunluğunun konut biçiminde olması Likya sivil mimarisi hakkında fikirler verir.

Aşağı akropolün geçit vermeyen sarp yamacında, sur duvarı ile desteklenen seyir terası görülür. Surun güneyinde arkasını yamaca dayamış odeon, önündeki düz alanda agora bulunur. Aşağı akropolün alt kısmına ulaşırsanız kente hayat veren su kaynağını görebilirsiniz.

 

Tlos Antik Kenti

Unesco Dünya Mirası Geçici Listesi’nde yer alan Tlos Antik Kenti, Likya medeniyetinin altı önemli kendi arasındadır. Kentin girişindeki akropol, doğaya hakim görüntüsü ile etkileyicidir. Akropolün tepesinde sur duvarlarından da kalıntılar görülür.

Antik kentte stadyum, hamam, Likya duvar kalıntıları, altı kemerli kapısı ayakta olan agora, tiyatro ve kilise kalıntıları yer alır. Altı kemerli kapısı ayakta olan kent agorasının güneyinde Roma Dönemi surları görülür. Tlos’un ayakta olan en önemli yapısı tiyatrosudur.

Neolitik dönemden Demir çağına kesintisiz yerleşim olduğu görülen Tlos, arkeolojik, kültürel, dini ve ekonomik açıdan bölgenin parlayan yıldızı konumundadır. Hititlerin yazılı kaynaklarında yer alan, Hristiyanlık tarihi açısından da önemli bir psikoposluk merkezi olan Tlos, Osmanlı Dönemi izlerini de taşır.

Tlos Kalesi'ne çıkarken kaya mezarlarının arasında kanatlı at Pegasus’un, üç başlı canavar Chimera ile savaşırken resmedildiği Bellerephontes’e ait mezar anıtını görmeyi unutmayın!

 

Letoon Antik Kenti

Seydikemer’de bulunan Letoon Antik Kenti’nin M.Ö. 7. yy.’da kurulduğu tahmin ediliyor. Antik Çağ’da Likya Bölgesi’nin önemli bir dini merkezi olan Letoon’da; Yunan mitolojisinin önemli isimleri olan Leto, Apollon ve Artemis için yapılmış tapınaklar da yer alıyor.

Mitolojide vahşi doğanın, avcılığın, okçuluğun ve ayın tanrıçası olarak kabul edilen Artemis; Apollon’un da ikiz kardeşi... Kardeşinden bir gün önce doğarak Apollon’un doğumu sırasında annesi Leto’ya yardım ettiği söylenir. Apollon ise güzel sanatların, müziğin, güneşin, ateşin, şiirin tanrısı olarak kabul edilir. Apollon, kehanet gücüne sahip “bilici” bir tanrı olarak da ön plana çıkar.

Bu ikiz kardeşlerin annesi Leto’ya adanmış kentteki en büyük tapınak kentin batısında yer alır. Tapınağa yakın şekilde bulunan ve M.Ö. 4. yy.’a ait olduğu düşünülen Grekçe, Aramice ve Likçe yazılmış bir kitabe halen Fethiye Müzesi’nde sergileniyor. Kentin doğusunda yer alan Apollon Tapınağı ise daha az korunabilmiş. Artemis’e adanmış tapınak ise bu iki tapınağın arasındadır ve en küçüğüdür.

Bu üç tapınağın güneybatısında anıtsal bir çeşme yapısı ve doğu kısmında ise daha geç bir inanışa ait kilise bulunuyor. Klasik bir Yunan tiyatrosunun tipik özelliği olarak arka tarafı bir tepenin yamacına yaslanmış büyük bir antik tiyatro da kentte yer alıyor.

UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan antik kent, Likya Yürüyüş Yolu rotasındadır. Kaş, Fethiye, Kalkan, Patara gibi çevre turizm merkezlerinden her gün binlerce turist, Letoon Antik Kenti’nin gizemli geçmişini keşfetmek için şansını denemeye devam ediyor.

Letoon’un ardından komşusu ve Likya Birliği’nin başkenti Xanthos’u ziyaret etmeyi unutmayın!

 

Güney Ege’de tarihe kapı aralayın…

Muğla'daki diğer antik kentler hakkındaki bilgileri de portalımızda bulabilir, rotanıza ekleyebilirsiniz. Euromos, Labranda, Herakleia-Latmos, Lagina,  Sidyma ve Knidos gibi antik kentler hakkında daha fazla bilgi almak ve konumlarını görmek için tıklayın.

 

Buraları da Gez !
Rotanıza bu lokasyonları da ekleyin...
Kayıtlı E-Posta Adresinizi Giriniz